İkiztepe Ören Yeri
Mayıs 25, 2023

İkiztepe Ören Yeri Nerede ?

İkiztepe Ören Yeri  Samsun’da arkeolojik kazı alanları ‘dan biri olup, Arkeologlar tarafından 1944 yılında Samsun yakınlarındaki Dündar Tepe’de yaptıkları kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Bu ören yeri, Orta Karadeniz Bölgesi’nde, Samsun’un 55 km kuzeydoğusunda ve Bafra’nın 7 km kuzeydoğusunda, bugünkü İkiztepe İlçesi sınırları içinde yer almaktadır. Deniz seviyesinden yaklaşık 20 m yükseklikte olup, Bafra Ovası’nın batısını sınırlayan alçak tepelerin en kuzeydeki uzantısında yer alır. Jeolojik kayıtlar, Bafra Ovası’nın oluşumundan önce İkiztepe Harabeleri’nin Kızılırmak Nehri’nin Karadeniz’e döküldüğü yerde konumlandığını göstermektedir. Kazı ve araştırma geçmişi eldeki konudur.

Kazı Tarihi ve Kazı Alanı Özellikleri

İkiztepe’de ilk metodik arkeolojik kazılar 1974 yılında merhum Prof. . Bu kazının şu anki başkanı Dr. Önder Bilgi’dir. Ören mevkiinin özellikleri. Adına rağmen İkiztepe olarak bilinen yer, ikisi büyük, ikisi küçük dört tepeden oluşuyor. Bu tepeler farklı büyüklüklerde olup 375 metreye 175 metrelik bir alanı kaplayarak yaklaşık 66 dönümlük bir alanı kaplamaktadır. Her tepenin kendine özgü kültürel katmanları vardır. En büyük ve en yüksek tepe Bafra yerleşim seviyesinden 29.42 metre yüksekliktedir. Birinci tepenin kuzeyinde yer alan ikinci tepe 22.54 metre yüksekliktedir. İkinci tepenin hemen kuzeyinde yer alan üçüncü tepe 12.30 metre yüksekliğinde, ikinci tepenin batısında yer alan dördüncü tepe olan LV ise 16 metre yüksekliğindedir.

ikiztepe kazısı
ikiztepe kazısı

Tabakalanması

1974’ten 2006’ya kadar yaz aylarında İkiztepe Ören Yeri’nde kazılar yapılmıştır. Bu kazılar Tepe 1 ve 11’de 1974, 1976 ve 1978’de, Tepe 1.11.111’de 1977’de, Tepe 1’de 1979-1993 ile 2000-2006 yıllarında ve sadece Tepe 111’de 1994-1999 yıllarında yapılmıştır. Tepe 1, Tepe 11 ve Tepe 111’e ulaşılmıştır. Bu kazılardan elde edilen bulgular, İkiztepe Geç Kalkolitik‘in MÖ 4300-3200 yılları arasında, ardından MÖ 3200-2800 yılları arasında Erken Tunç Çağı 1’in, MÖ 2800-2800 yılları arasında Erken Tunç Çağı 11’in yaşandığını göstermektedir. MÖ 2400, MÖ 2400 ile MÖ 2100 arasında İTÇ 111 ve son olarak MÖ 2100-1700 arasında Geçiş Çağı/Özel Hitit Çağı. Geçiş veya Er-Hitit Çağı’nın sona ermesinden sonra İkiz Tepe Harabeleri terk edilmiş, ancak daha sonra tekrar iskan edilmiştir.

Tepe 111’de bulunan son yerleşimin, ele geçen Geç Frig dönemi boyalı çanak-çömlek örneklerine dayanarak MÖ 6 ve 5. yüzyıllara ait olduğu belirlenmiştir. Geç Demir Çağı yerleşimi zamanla Helenistik Çağ yerleşimine (MÖ 4. yüzyıl) dönüşmüştür. İkiztepe’de Helenistik Çağ’a ait kalıntılar bulunmuştur. Ayrıca Tepe 1’de, tümülüs tipi 2 odalı bir anıt mezarın giriş koridorunda, İstanbul’da Trakya Kralı Lysimakhos adına basılmış Helenistik Çağ’a ait bir altın sikke bulunmuştur (MÖ 4. yüzyıl). Mezarın kimin için yapıldığı antik çağda yağmalanmış olduğundan dolayı belirlenememiştir.

Sonuç olarak, İkiztepe ören yerinde Geç Kalkolitik Çağ’dan Eski Hitit devletinin kuruluşuna kadar, yani M.Ö. 4300 yılından 1700 yılına ve M.Ö. 600 yılından M.Ö. 30 yılına kadar kesintisiz yerleşmeler bulunduğu ortaya çıkmıştır.

Yerleşim Alanın Mimari Özellikleri

Kazı çalışmalarında, taş veya kerpiç temellere veya duvarlara rastlanmadığından ve tabanlar üzerinde kare veya dikdörtgen plan veren hatıl boşlukları ve dikeç delikleri bulunmasıyla İkiztepe’nin ahşap yapılardan oluştuğu anlaşılmaktadır. Bu yapılar (kütük evler), değişik büyüklüklerde, işlenmemiş ağaç gövdeleri (kütükler) kullanılarak inşa edilmiş ve içten ve dıştan kil ile sıvanmıştır. Yapıların avlularında büyük fırınlar bulunmaktadır. Ayrıca, yerleşmenin ortak malı olduğu düşünülen atölye tipi kare planlı yapılar içinde daha büyük fırınlara rastlanmıştır.

ikiztepe ören yeri
ikiztepe ören yeri

Sosyal ve Ekonomik Yaşam

Bafra Bölgesi günümüzde bile yoğun bir bitki örtüsüyle kaplı olduğundan İkiztepe halkının tarımdan ziyade avcılık, hayvancılık ve balıkçılıkla geçimlerini sağladığı kazılarda bulunan av ve besi hayvanları kemikleri ve kılçıklardan anlaşılmaktadır. Hayvanlardan elde ettikleri derileri değerlendirdikleri, çok sayıda boynuzdan yapılmış sap delikli balta, çekiç, tokmak ve kemik delicilerin bulunmasıyla anlaşılmaktadır. Kazıda bulunan İlk Tunç Çağı’na ait bir tunç hançerin üzerinde kın olarak kullanıldığı belli olan fosilleşmiş bir hayvan derisi kalıntısı görülmüştür.

İkiztepelilerin dokumacılık konusunda son derece yetenekli oldukları, günümüze kadar ulaşmış metal eserler üzerindeki mükemmel dokuma örneklerinden anlaşılmaktadır. Bu kumaşların çoğunun tezgâhlarda dokunduğu, birçok farklı boyutta bulunan pişmiş toprak ağırlıklar ve kir kirkitler yardımıyla görülebilir. Ayrıca, çok sayıda pişmiş toprak ve kemik ağırşak kullanarak hayvan tüylerini eğirdikleri açıkça görülmektedir.

İkiztepelilerin metal eserler yapımında genellikle ham metal külçelerini kullandıkları düşünülmektedir. Çünkü yapılan kazılarda yeterli miktarda metal cevheri kalıntısı veya cüruf bulunmamıştır. Metal eserlerin yerleşim alanında bulunan ve anıtsal boyutlarda olan fırınlarda yapıldığı, bu tür atölyelerin çevresinde bulunan pişmiş toprak kaplar, taş veya pişmiş toprak kalıplar, zımpara taşları ve bileme taşlarından açıkça anlaşılmaktadır.

İkiztepelilerin ihtiyaç duydukları bakırı muhtemelen Merzifon yakınlarındaki Tavşan Dağı’nda bulunan Bakır Çayı’ndaki bakır yataklarını işleyen madencilerden temin ettikleri düşünülmektedir. Bakır Çayı yakınlarındaki yüzeye yakın olan bakır cevheri yatakları ve içerisinde demir bulunan cüruf kalıntıları ile küçük maden galerileri, eski çağ madenciliğine ait kanıtlar olarak kabul edilmelidir. İkiztepeliler, aynı bölgedeki Peynir Çayı Vadisi’nin batı yamaçlarındaki Bakacak Tepesi Pırasakaya mevkiinde ve Durağan-Sinop yakınlarındaki demir içeren yataklardan arsenik gibi diğer metalleri de elde etmiş olmalıdır. Antik çağ coğrafyacısı Strabon, arseniğin bu bölgede antik çağda da üretildiğini belirtmekte ve ocaklarda çalıştırılan esirlerin kısa sürede öldüklerinden bahsetmektedir. Bu ölümün muhtemelen arsenik buharından kaynaklandığı düşünülmektedir.

İnanç ve Ölü Gömme Gelenekleri

İkiztepe halkının ırkı, dini inançları ve ölü gömme gelenekleri hakkında bilgiler bulunmaktadır. İlk Tunç Çağı’nda, yaklaşık olarak MÖ 111 yılında, Tepe 1 adı verilen bir mezarlık olarak kullanılan bir bölge söz konusudur. Bu mezarlık, Tepe’nin merkezi kesiminde 1000 metrekareden fazla bir alana yayılmıştır ve 650’den fazla basit toprak mezar içermektedir. Ölüler, kolları iki yana doğru açık şekilde sırt üstü yatırılmış şekilde bu mezarlara yerleştirilmiştir. Mezarlar içerisine, ölünün kişisel eşyaları olarak tunçtan yapılmış silahlar, aletler, takılar, semboller, pişmiş topraktan yapılmış kaplar, kadın figürleri, çıngıraklar, taş kolyeler ve/veya biley taşları bırakılmıştır. Mezarlar farklı derinliklerde yüzey toprağından çıkarılmış olduğundan, bu mezarlığın en az 200 yıl boyunca kullanıldığı anlaşılmaktadır. Diğer bir gömme uygulaması ise cenin ve bebeklerin çömleklere yerleştirilerek ev içlerine gömülmüş olmasıdır.

İkiztepe mezarlarının önemli bir özelliği, torapanasyon denilen yani kafatasında gerçekleştirilen ameliyat izlerini içermesidir. Bu ameliyatlar iki farklı şekilde gerçekleştirilmiştir: birincisi, yontma yöntemiyle gerçekleştirilen ameliyatlar, diğeri ise önceden belirlenmiş bir parçanın çıkarılması yöntemidir.

ikiztepe buluntuları
ikiztepe buluntuları

İkiztepe mezarlığında bulunan insanların kemikleri antropolojik açıdan incelendiğinde, bunların Akdeniz ırkının özelliklerini taşımadığı ortaya çıkmıştır. Bu durum, bu halkın Alaca höyük ve Horoz tepe mezarlarından tanınan orta Anadolu ırkından farklı olduğunu ve Karadeniz kıyıları boyunca, bir taraftan güney Rusya ve Kafkasya’da, diğer taraftan ise Romanya ve Bulgaristan’da yaşamış halkla aynı ırktan geldiğini göstermektedir. Öte yandan, İkiztepelilerin dini inançlarını yansıtan en önemli buluntu grubu, arsenikli bakırdan yapılmış insan figürlerini temsil eden 2 mızrak ve 2 mızrak ucu şeklindedir. Bu figürlerin başlarında ise büyük olasılıkla Güneş’i temsil eden diskler bulunmaktadır. Bu kompozisyondan, İkiztepe’de, daha sonraki dönemlerde Orta Anadolu’da Hitit yazılı kaynaklarında adları geçen ve Güneş Kültü ile ilişkilendirilen Güneş Tanrısı ve Tanrıçası’na, Hitit Çağı öncesinde de Anadolu’da tapınıldığı sonucu çıkarılmaktadır. Bu figürler büyük olasılıkla, Hitit Güneş Tanrısı İştanu’yu temsil etmektedir. MÖ 2000 yılında Orta Anadolu’da ortaya çıkan Güneş Tanrısı ve Tanrıçası ile hava tanrısının izleri, İkiztepelilerin Proto-Hint-Avrupalı olduklarını düşündürmektedir.

samsun ikiztepe kazı buluntuları
samsun ikiztepe kazı buluntuları

“İkiztepe halkının Neolitik Çağ’da ortaya çıkan Anadolu’nun geleneksel Boğa kültürünü devam ettirdiklerini gösteren, ele geçen bir boğa ile boğa boynuzlarının yansıtıldığı betimlemeler açıkça görülmektedir. “W” motifinin, Boğa boynuzundan geliştiği bilinen ve Hititler tarafından Hava/Fırtına Tanrısının logosu olarak kullanılan bir sembolün, MÖ 2. binyıl öncesinde İkiztepeliler tarafından ilk defa kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu da İkiztepeliler ile Hititler arasında organik bir bağ olduğunu veya daha doğrusu Hititlerin atalarının İkiztepe’de, yani Orta Karadeniz Bölgesi’nde de yaşayan insanlar olabileceklerini göstermektedir. Bu durum aynı zamanda İkiztepelilerin Hint-Avrupa kökenli olabileceğini de göstermektedir. Çatalhöyük’te bulunan aplike boğa başlarının benzerleri, soyutlaşmış bir şekilde yine pişmiş topraktan yapılmış olarak İkiztepe’de bulunmuştur. İkiztepe’de ayrıca, metal plakalardan yapılmış boğa boynuzları ve Anadolu’nun en eski örneği olan “W” motifinin kabartma olarak yapıldığı bir kap üzerinde de bulunmuştur. Bu buluntular, boğa kültünün İkiztepe’de icra edildiğini açıkça göstermektedir.

Boğa boynuzundan esinlenilerek geliştirildiği açıkça görülen ve daha sonra Hitit Fırtına tanrısı Teşup’un ideogramı haline gelen “W” motifi, Hatti hava tanrısı Taru’nun İkiztepe’de tapınıldığını göstermektedir.

Kazılarda sadece kadını temsil eden figürler ve küçük boğa heykellerinin bulunması, İkiztepe halkının Anadolu’da Neolitik Çağ’dan beri uygulanan ana ve bereket tanrıçalarına ve erkeklik gücünü simgeleyen boğaya tapındıklarını açıkça göstermektedir. Ancak, tapınmalarının nasıl gerçekleştiği bilinmemektedir. Geç Kalkolitik Çağ’dan itibaren, İkiztepelilerin daire veya yarım daire planlı sunaklar kullandıklarını gösteren örnekler bulunmaktadır.

Kaynak:https://www.bafra.bel.tr/Sayfa/559bccfbfdcac109a4c27bdc/Ikiztepe-Hoyugu-ve-Kazilari

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.